Günümüzde Oidipus: Son sahnesi olmayan tragedya

Toplumsal bağ, öznellik, psikopatoloji 12 Mart 2019


Trajedi, Pierre Vidal-Naquet’nin Walter Nestle’ın çarpıcı bir ifadesine başvurarak hatırlattığı üzere bir efsaneye/mite halkın gözüyle bakmaya başladığımız zaman doğar. Günümüzde terk edilmiş, eski bir anlatı biçimi olan trajedi, trajik olanın temsilinde hem birtakım karşıtlıkları (kahraman ve koro, koro ve halk, tanrılar ve halk, kolektif hakikatler ve kahramanın karşı gelişi, ölçüsüzlüğü arasında) hem de son sahnede yaptırım içeren nihai bir kararın gelişiyle atılan simgesel bir düğümü barındırır ki bu da son kertede trajedideki karşıtlıklar arasında bir bağın kurulmasını sağlayan unsurdur.
Başta Freud ve Lacan olmak üzere psikanalizin bu anlatı biçimine arzunun, yasanın, simgesel sınırların ve toplumsal bağın kurucu metinleri olarak başvurması, insan-öznenin taşıyıcısı olduğu varoluşsal bir bölünmeyi, bir diğer deyişle insanileşmenin ortak marazı olan simgesel kastrasyonu gerek metodik gerekse estetik ve etik açıdan “imkânsız” sorusuyla birlikte ele almaya izin vermesindendir.
Bir trajedi metni olarak Oidipus, psikanaliz için tutkulu bir aşk dramından her zaman daha fazlasıdır, tıpkı Antigone’nun “vahşi bir genç kız” ve “acımasız, akılcı bir kral” arasındaki bir güç savaşı anlatısından daha fazlası olması gibi. İşin aslı, hikayeler psikanalisti bir yere kadar ilgilendirir; çünkü bundan daha önemli olan, anlatının yapısal olarak nasıl kurulduğu ve sonucunda öznel-etik bir yerden simgesel olarak nasıl düğümlendiğidir.